Monthly Archives: Ekim 2011

 
 

Aşk Yakar


                                                           

Ulaşılmazlık, imkânsızlık, çaresizlik. Gerçek bir aşkın oluşabilmesi için gereken a,b ve c şıklarıdır, olmazsa olmazlarıdır. Biraz kafamızı kaldırdığımızda, çevremizdeki büyük aşkların içinde mutlaka bu kelimeler karşınıza çıkacaktır. Aşkın doğasında vardır çünkü kavuşamamak, acı çekmek. Nasıl sağlığa zarar vermeyen bir sigaradan bahsedilemezse, kalbi yakmayan bir aşktan da söz edilemez. Mevlana’nın da dediği gibi :”Aşk, ateşle danstır. Uzaktan içini ısıtır, yaklaşırsan canını yakar.” Zaten âşıklar hep demez mi, kalbimin içinde ateş var gibi… Bu sebeble bir bakıma, aşk eşittir acıdır.

Aşk acısı; kalbin bitap düştüğü, mecalinin kalmadığı bir durumda, hayatın artık yaşanılası bir yer olmadığı düşüncesinde, yaşama ait her bir zerreden nefret etmenin sonucunda hiçbir şeyden mutlu olamama, doldurulması mümkün olmayan bir boşluğun içinde arabesk müzikler dinleme, zamansızca ağlama krizlerine tutularak gözyaşlarından nehirler yapma, içinde bir şeyin sürekli bağırma isteminden kaynaklanan bunalımlar içinde kalarak sürekli sıkılma, uykunun çok olduğu halde yatağının içinde saatlerce kıvranma, küçücük yüreğinin kocaman bedenine sığmayacak duruma gelmesi, bir daha sevmeyeceğim düşüncesine kapılarak şizofrenliğe tutulma , unutmaya çalıştığında daha da çok hatırlama, dünyanın tek bir kişiden ibaret olduğunu varsayma, bir noktaya bakarak saatlerce öylece kalakalma, aç olduğunu fark etmeyerek istemeden kilo verme, tok olduğunu fark etmeyerek istemeden kilo alma, dakikalarca dinlediğin öğretmeninin anlattıklarından tek bir cümle anlamama, elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi , soğuk, yağmurlu, sisli bir gecenin ortasında çırılçıplak bir şekilde kalakalma… Halidir, mi acaba?

Nasıl aşkın tarifi yapılamadıysa, aşk acısının da günümüze kadar tarifi yapılamamıştır, yapılamayacaktır. Çünkü aşk acısını tanımlamak, bir köre kırmızıyı anlatmaya benzeyecektir. Kırmızıyı anımsatacak benzetmelerle, çağrışımlar yapabilirsiniz ama asla kırmızıyı tam maksadıyla anlatamazsınız, tanımlayamazsınız. Aşk acısı da böyledir. Ortak birtakım çağrışımlar olabilir ama asla sözlük anlamını açıklayacak nitelikte olmaz.

“İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”Bu neticede aşk ve hissettirdiği o acılar, asla unutulamaz. Çok zaman sonra bile o duygular mutlaka hissedilir. Bazı izler kalıcıdır çünkü. Ömrünüzün sonuna kadar sizinle beraber var olur.

Oysa çok garip değil midir, âşık olmazdan önce tarifini bile yapamadığın acıların yoktu,her şey normaldi . Biri karşına çıktı, olabildiğince seni senden aldı, hayatının belki de en büyük parçası oldu ve daha sonra da o büyük parça ellerinden kayıp gitti isteyerek ya da istemeyerek… Daha da ilginci, aşk çok kısa sürmesine rağmen, onu unutmanın ve acılarının çok zaman alması.

Sonuç olarak, eğer âşık olmadıysanız -ki mutlaka günün birinde kapınızı çalacaktır, bundan emin olun- kendinizi hem şanslı hem de şanssız sayabilirsiniz. Ben âşık oldum ama böyle şeyler yaşamadım diyorsanız da, ya gerçek aşkı bulmadığınızdandır ya da henüz ayrılık vakti gelmemiştir. Çünkü tüketince kıymete binendir aşk.

Alper Yasin BOĞATEKİN

Categories: Denemelerim | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | 13 Yorum