Batıp Gidenleri Sevmem


Batıp Gidenleri Sevmem

Kaynağı Eski Oğuzca’ya dayanan “güzel” kelimesi, binlerce yıldır tartışıla gelen bir kavram olmuştur. Felsefe de çok uğraşmıştır güzelle. Nitekim dinler de… Pisagor’a göre güzellik var olanlarda doğuştan vardı. Kimisine göre ise güzelliğin kaynağı sayılardı. Sayılar ise mistik ilişkilere sahipti. Heraklit’e göre güzellik ve uyum karşıtlıkların mücadelesi ve birliğinden gelmekteydi. Güzelliğin göreliliği hakkında: “İnsan türüyle karşılaştırıldığında en güzel maymun çirkindir.” demiştir Eflatun. Sokrates‘e göre güzellik görelidir. “Her şey, uyum sağladığı amaçla ilişkisi içinde iyi ve güzeldir.” Eflatun güzellik ile güzel arasındaki ayrıma dikkat çeker.  Güzelin özü sonsuz, kesin ve ilahi bir ideadır. Tüm güzellikler ona bağlıdır. İnsan bu güzelin benzetmesini seyretmektedir. Güzel ideasının taklitlerini, güzellik olarak görmektedir.  Aristoteles:“Güzellik ile güzelliğin varlığı bir olmalıdır. “der. Hocası Eflatun‘un idea görüşüne karşı çıkarak, güzelin gerçekliğin nesnel bir niteliği olduğunu savunur. Güzelliğin gerçeklik kanunlarının bir görünümü olduğunu belirtir. Ona göre güzelliğin başlıca biçimleri: düzen, simetri ve kesinliktir.

Milimetrelerdeki bir uğur böceğinin renklendirilimesinden, kelebeğin kanatlarındaki o hassas uyuma kadar, çamurlarda leke almadan sürünen bir yılanın derisindeki nakışlardan tutun da yakıcı güneşin kızıllığına kadar, bir ağacın hiçbir yaprağının aynı olmamasından tutun da parıl parıl parlayan yıldızların dizilişine kadar var olan her şeyde inkar edilemeyecek bir güzellik var. Ancak asıl sorun da burada yatıyor. Madem her şey güzelse ve bu her şeyin madem bir sonu varsa; hem madem o sona eren güzelden sonra yerine başka bir güzel geliyorsa gerçekten kalıcı olmayan bir şeye güzel denir mi?

Ortada görünen bir fiil varsa elbette bir fail de vardır. Bir eser varsa şüphesiz o eserin bir müessiri vardır; tıpkı bir resmin ressamsız olamayacağı gibi. Şu görünen alemi böylesine renklendiren, böylesine hassas ölçülerde boyayıp da ince ince nakışladıktan sonra gözlere sunan bir yaratıcı güzel değil midir, güzelliği bilmiyor mudur? Soruyorum, görmeyen gözü yaratabilir mi? Nasıl ki gözü görenin ve o gözün gördüğünü görenin ancak gözü yaratabileceği gibi güzel olmayan da şüphesiz güzelliği yaratamaz… Bu yüzden Rabbimiz olan Allah’ın cemil unvanı vardır. Gerçek güzel ancak O’dur.  Bunun en büyük kanıtı da güzelliklerin bir sonunun olması ve yerlerine başka güzelliklerin gelmesidir. Çünkü hakiki güzel, sonu olmayandır; sonsuz güzel olandır.

Sadece iki gün yaşayacak kelebeğin bu kadar sanatlı yaratılmasındaki amaç da bundan değil midir? Yetmiş seksen yıl yaşayacak bir insanın bebeklikten yaşlılığa kadar güzelliğinin sürekli değişmesinin nedeni bu değil midir? Her baharda ağaçların sanat harikasına dönüşmesi ve her kış tekrar oduna dönüşmesindeki sır bundan değil midir? Yani gerçek güzeli göstermek…

Rabbimiz tabiri caizse bir ressam gibi kainat tuali üzerine böylesine güzel resimler yapıyor siliyor, yapıyor siliyor.  İşte Allah’ın durmadan başka başka resimler yapmasındaki temel amaç eserlerinde kendi sanatını izlemek ve bu sanatını şuurlu yarattığı insana gösterip de fark etmesini sağlamaktır.

Biz şuur sahibi insanlar da anlıyoruz ki gerçek güzellik tualde değil. Gerçek güzellik tuale resimleri çizen ressamda. O halde biz de mesajı alıp diyoruz ki Ya Baki entel Baki! (Baki kalan ancak sensin ey Baki) Allah’ım kainatta gözüken bütün güzellikler sendendir.  Bütün güzellikler senin aynandır.  Tüm güzelliklerin geçici olması aynalara aşık olmayalım diyedir.  Biz bunu anladık Rabbim! Bu yüzden Hz. İbrahim gibi:”  Gece onun üzerini örtünce  bir yıldız gördü. “Bu benim Rabbim.” dedi. Fakat kaybolunca :”Kaybolup gidenleri sevmem.” dedi. “( Enam 76) deriz.

Alper Yasin Boğatekin

 

Categories: Denemelerim | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Yazı dolaşımı

Yorum bırakın