Daily Archives: 24 Mart 2012

İnsanlar Neden Bir Sevgiliye İhtiyaç Duyar


İnsanlar neden bir sevgiliye ihtiyaç duyar? Bu soruyu birçoğumuz sormuşuzdur kendimize. Peki, bizi bu soruları sormaya iten güç nedir?  Ergenlikten olgunluğa kadar olan süreçte, düşüncelerimizin yarıya yakınında (belki daha fazlasında, kişiden kişiye göre değişir) karşı cinsle olan düşüncelerimiz vardır. Belki de hayatımızın şekillenmesi, bu düşünceleri bastırmaya ya da doğru kullanabilmeye bağlıdır, kim bilir? Üremek ve cinselliğin getirmiş olduğu duygular, bir sevgiliye ihtiyaç duymamızı gerektiren nedenlerden biridir. Ama toplumumuzda seksle cinsellik karıştırılmaktadır. Çünkü cinsellik denildiğinde çoğumuzun aklına seks gelmektedir. Oysaki cinsellik; psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik yönleri olan çok boyutlu bir kavramdır ve insanın doğuştan getirdiği cinsiyetine ait özelliklerin tümüdür. Zaten, İngilizce bir kelime olan seks, İngilizce’de cinsiyet anlamına da gelmektedir.

Cinselliğin getirmiş olduğu duygular yanında, bir sevgiliye ihtiyaç duymamızın asıl nedeni, onunla birlikte güzel vakit geçirmek, dertlerimizi paylaşmak, sinemaya gitmek, dünyadaki yalnızlığımızı karşılamak… Değildir. Çünkü bunları zaten yakınlarımızla yapabiliyoruz. Bütün iş, “sevilmekte”. Sevmekten sonra dünyanın en güzel duygusudur, sevilmek. Daha tam bir beden bile olamamışken, annemizin o büyülü dokunuşlarıyla, seslenişleriyle başlayan; çığlıklarla ağlayarak geldiğimiz dünyada, daha gözlerimizi bile açmadan devam eden ve hayatımızın sonuna kadar da devam edecek olan-sürekli beslenilmesi gereken-bir eylemdir sevilmek. Sevmek ise, henüz evrim yaratılmadan önce insanların ruhlarının yaratıldığı o büyülü, ezeli mecliste, Allah tarafından ruhlara verilen bir emanet, yaşantımızın şifresi, kalp atışımızın nedenidir. Sevme eyleminin, sevilme ile bir arada olabilmesi de, iki ayrı bedenin tek bir ruha sığabilmesi demektir. Bu ikisinin beraber olması için, yani sevilebilmemiz için; ilk başta sevmemiz, sevmeyi biliyor olmamız gerekir.( Asıl sorun da burada değil mi? Sevmesini biliyor muyuz ?)

Ailemiz tarafından, arkadaşlarımız, çevremiz tarafından, hatta yolda karşılaştığımız ama hiç tanışmadığımız biri tarafından bile seviliyorsak, neden bir sevgiliye ihtiyaç duyarız? Yani sevgilisiz sevilmek bizlere yetmiyor mu? Bunun cevabı da, dokunmak, dokunulmaktır. Dokunmaktan bahis şudur: Derideki gözenekler yoluyla ruha değinilebilinmesi, maddiyatla maneviyatın karışabilmesidir.

Dokunulmak, insanlar için son derece önemli bir eylemdir. Uzmanlar, çocukların çok sevilmesi gerektiğini, sevgiyi yeterince tadamayan çocukların ileriki yaşlarda sevgisiz ve hatta acımasız olduklarını söylüyorlar.- Psikologların, terapilerde hastalarının çocukluğuna inmelerinin sebebi de belki budur-  Ayrıca, yeni doğmuş bir bebeğe, bir kişi bile dokunmuyorsa eğer, diğer tüm yaşamsal destekler sağlansa bile, ölme ihtimalinin yüksek olduğu da uzmanlar tarafından ispatlanmış bir gerçektir…

Dokunma, çok genel bir terimdir. Dokunmanın birçok yolu vardır.Bu nedenle, akıllarda daha net bir çağrışım uyandırabilmek için şu örnek faydalı olacaktır: “Sarılmak”. Paulo Coelho’nun dediği gibi : “İnsanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder. Sarılmanın anlamı şudur: Senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum; rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var.”Sarılmak neden güzeldir bilir misin? Çünkü sağ tarafta kalp yoktur ve orası hep boştur. Sarılınca sağ tarafını onun kalbi doldurur.” Demiş, başka bir yazar da…

Sonuç olarak, hayatta her şey sevgiyle mümkündür. Sevgisiz bir hayat, beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta gibi hissiz yaşamaktır. Âdem ile Havva’dan itibaren gelen, yalnızca insanlığa verilmiş bu özel duygu; yani insanlığa özel, gerçek “eş” kavramını herkesin tatması dileğiyle, sözlerimi Yunus Emre’nin sözleriyle bitiriyorum:

“Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz”

Alper Yasin BOĞATEKİN

Categories: Denemelerim | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | 2 Yorum